Göbeklitepe'de Şamanizm Ritüelleri Mi?
- ozguretli
- 16 Haz 2014
- 4 dakikada okunur
Göbeklitepe'de Şamanların ya da bir rahip sınıfının olup olmadığı mutlaka tartışılmalıdır. Şamanizmin Göbeklitepe'de olup olmadığı sorusunu tapınakları kazan Schmidt de dile getirmiş ve kitabına bu konuyla ilgili bir başlık açma gereği duymuştur. Fakat daha önce de söylediğim gibi Schmidt'in bahsettiği şamanizm bir tür avcı-toplayıcı türü şamanizmİdir ve Schmidt bunu doğal olarak belirli bir kültüre atfetmez. Klasik tarih bilgilerimize göre o devirde millet kavramı henüz oluşmamıştı. Fakat bu ortada bir Ön-Türk kültürü olmadığı anlamına gelmemeli. Peki bu şamanlar kimin şamanlarıydı? Hangi dili konuşurlardı? Göbeklitepe bulgularına bakıldığında Anadolu ve Orta Asya coğrafyasıyla bütünleşmiş bir şamanik kültür kendini göstermektedir. Genetik bulgular Neolitik Dönem toplumlarının bir kısmının Asya'dan göç etmiş olduğunu bize söyler. Fakat bu elbette şamanizmin Anadolu'da daha önce var olmadığı anlamına gelmez. Ortada bir şamanizm varsa bu şamanların, kamların Türk şamanları olması büyük bir ihtimaldir. Üstelik Ön-Türk kültürü Göbeklitepe zamanından binlerce yıl önce ortaya çıkmıştır. İlk tamganın M.Ö. 14 binlere tarihlendiğini hatırlatırım. Klaus Schmidt'in şu sözleri tam da bu noktada benim için büyük bir anlam taşımakta:
“M.Ö. 10000'lerdeki ilk Neolitik din, hangi tekil deneyimlere şekillenmiş olursa olsun, yeni bir yaratımdan daha çok, oldukça eski bir gelişmenin ürünüdür. Yazı öncesi toplumlarda bu konuda inandırıcı bir delil bulmak ya da içeriği anlayabilmek çok zor olsa da, mitler ve mitsel motiflerin çok eskiye dayandığını kabul edebiliriz.”
Göbeklitepe öncesi zaman diliminde tamgasıyla, dini inanışlarıyla, ritüelleriyle, yaşam tarzlarıyla tam anlamıyla bir kültür yaratabilmiş ve Göbeklitepe çevresindeki coğrafyada yaşamını sürdürmüş bir topluluk söyleyebilir misiniz? Ön-Türk kültürünün bu coğrafyada o dönem için belki de tek geçerli kültür olduğu varsayımını hiçe sayanlar bunun karşısında hangi kanıtlarla dikileceklerdir? Söyleyecek birşeyleri olmayanlar bunu sadece reddetme yoluna mı gideceklerdir? Göbeklitepe tapınaklarını incelerken tapınakları hep birbirinden ayrı düşünüp yalnızca dikilitaşlara ve diğer yapılara odaklandık. Bütüncül bir bakış açısı sergileyemedik. Tapınak planlarına tepeden bakıldığında tapınakların duvarlarla birbirine bağlı olup olmadığına dikkat edelim. Elbette tapınakların her biri ayrı bir işlem, ritüel için inşa edilmiş olabilir. Eğer bu tapınaklar gözlemevi olarak kullanıldılarsa her bir tapınak belki de ayrı göksel fenomenleri ölçmek için kullanılmıştı. Bazı tapınakların giriş kısımlarının kuzey-güney doğrultusunda değil de başka doğrultulara bakmaları belki de bu tapınakların farklı yıldızları veya takımyıldızları gözlemek için yapılmış olabileceğini bize söyler. Türklerde her yönün gezegeni, yıldızı, takımyıldızı vb. bulunurdu. Burada da aynı şey söz konusu olabilir mi bilemiyorum. Tapınaklarda yer alan dikilitaşlarda betimlemelerin tamamı erkek olarak resmedildiğinden belki de bu tapınaklar tamamıyla gökyüzü ile ilgiliydiler. Çünkü Mısır'a kadar ulaşmış antik inanışlarda (Hermetizm) gökyüzü erkek, yeryüzü kadın olarak düşünülmüştü ve gökyüzünün yeryüzünü (erkeğin kadını) dölleyerek dünyadaki yaşamın oluştuğu inancı mevcuttu.
Özellikle bu tapınaklara yukarından bakıldığında bir şaman labirenti izlenimi verir. Bu tür şaman labirentleri özellikle kaya resimlerinde çok kez karşımıza çıkmaktadır. Labirentler şamanın öteki dünyaya yolculuğunda geçiyor olduğu yolları veya zorlukları ifade eder. Labirent sembolü kutsal yol olarak da bilinir. Labirentler, göğün katlarını da temsil ederler. Çünkü şamanlar öte aleme yolculuklarında göğün katlarını da geçerler. Tanrıya ancak göğün katları geçilerek ulaşılabilir. Şamanlar kutup yıldızına ulaşmak için de ruhsal labirentleri kullanırlar. Belki de bazı merkezi dikilitaşların kuzey-güney yönlü yapılmalarının nedenlerinden birisi de budur. Göğün katları sembolizmi bazı dinlerde de kendine yer edinmiştir.
C tapınağında sarmal şekilde yollar belirgindir. Bu yollarda ilerleyen bir kişinin karşısına yolun sonunda yaban domuzu karşılar. Yaban domuzu sırt üstü yatar şekilde taşa işlenmiştir. Schmidt'e göre buradan bakanlara görsel olarak kişinin önünde ilerleyen yolun ölüler ülkesine gitmekte olduğunu gösterir. Bu tür bir ters hayvan figürü Karatepe'de Geç Hitit Dönemi'ne ait bir duvar resminde de görmekteyiz. Bütüncül bir bakış açısı altında tapınakları bir şaman labirenti olarak varsaymak mümkündür. Bana göre gerçekten de Schmidt'in Göbeklitepe'de şamanizmin yer alabileceği varsayımı doğrudur. Benim fikrime göre bu şamanizm bir Ön-Türk şamanizmidir.
Peki C tapınağı için başka bir varsayım yapabilir miyiz? Küçük bir labirente benzeyen bu tapınağının bir anlığına anne karnını andırdığını düşünelim. Benzemediğini söyleyemeyiz. Bu durumda tapınağın girişini de doğum kanalına benzetmek mümkün. Bu tapınakların ölü kültüyle ilgili olduğu su götürmez bir gerçek gibi duruyor. Fakat ya C tapınağı ölümün değil de doğumun tapınağıysa? Belki de öldükten sonra yeniden doğumun! Belki de öldükten sonra ruhun geri çağrılmak suretiyle gelip gelecekteki yeni yaşamı için beklediği bir mekandı bu tapınak. Yani ruhların AS'ılı olduğu yer. Yani cennet!
C tapınağı ister bir labirente benziyor olsun ister ana rahmine (belki her ikisi de), Göbeklitepe'de yılın belirli dönemlerinde (ekinoks, yaz gündönümü vb.) burada yaşayan topluluk için hayati öneme sahip ritüellerin yapıldığı ve bu ritüellerin öteki dünya ile iletişime geçebilme yeteneği olan şamanların yönetiminde gerçekleştirildiği kesin gibidir. Bu insanlar görünür dünyanın ötesi ile hissi bir bağlılık hissediyor ve onu her an anlamaya çalışıyorlardı. Bu kişiler için hayatın her anı birbirinden asla ayırmadıkları gökyüzü ve yeryüzü ruhlarının etkisinde sürüp gidiyordu. Bizim çoktan unutmuş olduğumuz doğanın gizli ruhları onlar için vazgeçilmez yaşam pınarlarıydı. Onlar baktıkları her yerde Tanrı'nın tezahürlerini görüyor ve yaşamlarını ve soylarını devam ettirebilmek için bu tezahürlerin kutlarını almaya çalışıyorlardı. Onlar doğa bütünün bir parçasıydı ve doğa onlar için vardı, onlarla birlikte vardı. Bizler gibi olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi yaşıyorlardı. Bizim gibi bu dünyayı öteki dünya için bir aracı olarak değil, öteki dünyayı bu dünyadaki yaşamın anlam vereni olarak görüyorlardı. Onlar Gök Tanrı'dan geliyor ve yine O'na dönüyorlardı.
Kaynak: Dünyanın ve Ön-Türklerin İlk Tapınağı: GÖBEKLİTEPE
Comments