top of page

DÜNYANIN İLK GÖZLEMEVİ: GÖBEKLİTEPE TAPINAĞI

 

İnsanlık tarihi boyunca yapılmış olan arkeolojik keşiflerin pek azı Göbeklitepe'nin keşfi kadar kendi geçmişimize bakış açımızı değiştirebilmiştir. İnsanlığın geçmişi zaman olarak ne kadar geriye alınırsa ortaya çıkan gizemin de o oranda artmaktadır. Bundan yüz yıl öncesine ait bir yapının keşfi ile bin yıl öncesine ait bir yapının keşfi asla aynı merakı uyandırmamaktadır. Geçmişle ilgili merak uyandıran keşifler genelde biyolojik, antrolopolojik ve arkeolojik keşiflerdir: ya soyu çoktan tükenmiş bir hayvan fosili, ya bir Neanderthal iskeleti ya da eski insanların inşa etmiş olduğu bir yapı. Bu gibi keşifler modern insanı oldukça heyecanlandırmakta ve onun hayal gücünü azami oranda
canlandırmaktadır. İşte, yakın zamanlarda yapılmış olan bu gibi bir keşif kendi türümüzün uzak geçmişine bakış açımızı dönüşü olmamamak üzere, büyük ve kalıcı bir değişime uğratmıştır: Göbeklitepe tapınaklarının keşfi!

 

Tarihin gördüğü en ilgi çekici ve etkileyici şehirlerden biri olan Şanlıurfa ili sınırları içinde yer alan Göbeklitepe, 1995 yılında son derece gizemli bir keşfe ev sahipliği yaptı. Kazı başkanı değerli arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt önderliğinde başlatılan kazıların ardından yapılan incelemeler sonucu, keşfedilen yapıların dünyanın en eski insan yapımı tapınaklar olduğu ortaya çıktı. Kazılan bu bölgenin bir tapınak kompleksi veya kült alanı olduğu bilim insanları tarafından kabul edildi. Tapınakların yaklaşık 12 bin yıl önce inşa edilmeye başlandığı anlaşıldığında ister istemez tüm ilgi Göbeklitepe üzerine yoğunlaştı. Çünkü avcı-toplayıcı biçimde hayatlarını sürdüren insan topluluklarının bu şekilde muazzam tapınaklar inşa edebilmesi bilim camiasında imkansız olarak görülüyordu. O güne kadar bilim insanları arasında genel kabul edilen görüş insanların avcı-toplayıcı yaşam tarzından yerleşik ve tarım odaklı yaşam tarzına geçtikten ve ilk evleri, yerleşim yerlerini vb. inşa ettikten sonra ve belirli bir zamanın ardından kült yerleri ve tapınaklar yapmış oldukları yönündeydi. Fakat Göbeklitepe tapınaklarının keşfi bu hipotezi alt üst etti. Ortaya çıkan yeni görüşe göre çok büyük ihtimalle bu tapınaklar yerleşim yerlerinden daha önce edilmişti! Bu demekti ki, dini inançlar tarımdan sonra veya tarımla birlikte değil, ondan önce ortaya çıkmıştı. Avcı-toplayıcı ve ilkel sanılan insanlar inşa etmesi son derece güç olan bu tapınakları bir şekilde inşa edebilmişlerdi. Üstelik yalnızca tonlarca ağırlıktaki taşları yüz metrelerce öteden taşıyıp daha önceden belirlenmiş yerlere yerleştirmemiş, bu taşların üzerine hayvan kabartmaları ve bir takım semboller de işleyebilmişlerdi. Anlaşılan bundan 12 bin yıl kadar önce Göbeklitepe ve civarında yaşamlarını sürdürmüş olan insanlar fazla hafife alınmıştı. Bu tapınakların yapılabilmesi için gereken güç ve motivasyon ancak son derece organize bir kültün varlığında anlam kazanabilirdi. Hiçbir tapınak gelişigüzel yapılmamış tam tersine bu bölgede yaşayan insan toplumunun kültlerine, dini inançlarına dayanarak belirli bir mantığa göre tasarlanmıştı. Düşünce, akıl ve hayal gücü yönünden hiç de küçümsenmeyecek ölçüde gelişme göstermiş bir topluluğun göstergesiydi bu görkemli yapılar.
 

Genel olarak tapınakların merkezinde yan yana T biçimli iki dikilitaş ve bunların etrafında yuvarlak bir form oluşturacak şekilde dizilmiş yine T biçimli çok sayıda (bazen 10 bazen 12) dikilitaş görülmektedir. Ortaya çıkarılan 6 tapınağın yuvarlak ya da elips diyebileceğimiz formlarda inşa edilmiş olduğu göze çarpmaktadır. Henüz ortaya çıkarılmamış olan en az 14 tapınak ise gün yüzüne çıkarılacağı günü sessiz bir şekilde beklemektedir. Hiç kuşkusuz keşfedilecekleri zaman bu tapınakların da bizlere anlatacakları çok şeyler bulunmaktadır. Fakat, arkeologlara göre tüm tapınakların kazılıp ortaya çıkarılabilmesi için yaklaşık 50 yıl daha gereklidir. Kazılar sonucu ortaya çıkarılmış olarak tapınaklar A, B, C, D, E ve F tapınakları olarak adlandırılmaktadır. Tapınaklarda yer alan dikilitaşlar ise Dikilitaş 1, Dikilitaş 2... şeklinde tanımlanmaktadır. Neredeyse her dikilitaşta yılan, boğa, turna, koç, ejder, tilki, domuz vb. hayvan figürleri ve kabartmalarından biri ya da birçoğu mevcuttur. Ayrıca dikilitaşlarda ilginç bazı semboller de (piktogram) göze çarpmaktadır. Hayvan kabartmalarının ve sembollerin ne anlama geldikleri henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir.
 

Göbeklitepe tapınaklarının yuvarlak formlu olması ilk izlenimde bu tapınakların İngiltere'de yer alan ve yaklaşık 5 bin yıl önce inşa edilmiş olan Stonehenge'e benzetilmesine neden olmuştur. Keltler'e atfedilen bir tapınak olan Stonehenge çok sayıda dikilitaşın oluşturduğu yuvarlak bir yapı olarak göze çarpmaktadır. Hatta dikilitaşların oluşturduğu iç içe iki çember yapı dikkat çekmektedir. Göbeklitepe'deki C tapınağının tamamen aynı olmasa da Stonehenge ile benzerlik gösterdiği öngörülebilir. Stonehenge tapınağının bir kült yapısı olduğuna dair kanıt, bu tapınakta zaman zaman Kelt ritüelllerinin yapılıyor olmasıdır. İlginçtir ki, Stonehenge'i inşa eden Keltler'in bundan 6 bin yıl kadar önce Anadolu'dan İngiltere'ye göçmüş olduğu genetik biliminin bulgularıyla kanıtlanmıştır. Acaba Göbeklitepe ile Stonehenge arasında aradaki binlerce yıllık farka rağmen Keltler aracılığıyla bir bağlantı kurulabilir mi? Bu iddialı bir soru olsa da sormaya değer.
 

Stonehenge acaba yalnızca bir tapınak ya da bir kült yapısı mıdır? Buna hayır cevabı veren çok sayıda bilim insanı mevcut. Bu bilim insanları Stonehenge'in bir tapınak oluşunun yanında onun antik bir gözlemevi de olabileceği görüşünde birleşiyor. Antik yapıların, tapınakların Ay, Güneş ve yıldızlarla bir şekilde ilişkili olabileceği veya tapınakların bu gökcisimlerinin hareketlerini ve konumlarını ölçmek için kullanılabileceği varsayımı gerçekçi bir varsayımdır. Bu yüzdendir ki arkeoloji ve astronomi bilim dallarını kapsayan ve arkeoastronomi adı verilen bir disiplin doğmuştur. Arkeoastronomi, gökyüzü kaynaklı olayların geçmiş kültürlerin inanışlarını ve yaşam tarzlarını nasıl etkilediğini araştıran bir bilim dalıdır. Arkeoastronomlara göre antik tapınaklardan bazıları gökyüzü olaylarını incelemek için inşa edilmiştir. Onlara göre işte Stonehenge de bu tür bir tapınaktır. Ekinokslar (21 Mart-23 Eylül), Yaz gündönümü (21 Haziran), Kış gündönümü (21 Aralık) gibi günler mevsim geçişlerini haber verdiği için oldukça önemsenmiş ve büyük ihtimal bu önemli günler önceden bilinmek istenmiştir. Bunun yanında, ünlü astronom Fred Hoyle, Stonehenge'in dış çemberinin Güneş tutulmalarını önceden tahmin edebilmek için inşa edildiğini söylemektedir [2]. Başka bir düşünceye göre de Stonehenge 21 Haziran gününe özel, hemen hemen aynı dönemde inşa edilmiş olan İrlanda'da yer alan Newgrange yapısı da 21 Aralık gününe özel olarak inşa edilmiştir. Yani, bu düşünceye göre birbirine yakın konumlanmış her tapınak gökyüzüyle ilgili spesifik bir olay için tasarlanmıştır. Anlaşılan o dönemde insanlar gökyüzünden gelecek olan işaretleri kutsal sayıyor ve buna uygun ritüeller gerçekleştiriyorlardı.
 

Yuvarlak formlu tapınaklar yalnızca İngiltere'de bulunmamaktadır. Antik uygarlıkların bir çoğunda yuvarlak formlu tapınaklar yapılagelmiştir. Bugün Rusya sınırları içinde yer alan ve Ön-Türkler'e ait olan Arkaim Gözlemevi bunlardan bir tanesidir. Arkaim Gözlemevi, Stonehenge ile aynı enlem üzerinde yer almaktadır. Bu da aynı zaman dilimi için her iki gözlemevinde aynı yıldızların ve takımyıldızların gözlenebileceği anlamına gelir. Arkeoastronom Konstantin Bystrushkin, Arkaim Gözlemevi'nin Stonehenge'den gözlem tekniği olarak daha üstün olduğunu vurgulamıştır [1]. Yani bu, Arkaim Gözlemevi'nde yapılan gözlemler kesinlik olarak daha doğru ve güvenilirdir anlamına gelir. Göbeklitepe tapınaklarının yuvarlak formlu olması bu tapınakların da birer gözlemevi olabileceği şüphesi uyandırmaktadır. Göbeklitepe'nin bir gözlemevi kompleksi olabileceği fikrine Prof. Dr. Giulio Magli, Prof. Dr. B. G. Sidharth gibi astronomlar da katılmaktadır. Milano Politeknik Üniversitesi'nden İtalyan arkeoastronom Giulio Magli “Sirius and the project of the megalithic enclosures at Gobekli tepe” adlı makalesinde Göbeklitepe tapınaklarının gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius yıldızının gökyüzünde ortaya çıkışını kutlamak amaçlı yapılmış olabileceğini hesaplarla anlatmaktadır [3]. Magli B, C ve D tapınaklarının güneydoğu yönüne bakan girişlerinin Sirius yıldızının (α Canis Majoris) gökyüzünde farklı tarihlerdeki (M.Ö. 9100, 8750, 8300) konumu ile ilişkili olduğunu düşünmüştür. Sirius yıldızı, dünyanın yapmış olduğu presesyon (yalpalama) hareketi nedeni ile Göbeklitepe'nin bulunduğu enlem için M.Ö. 10 binli yıllardan önce (yaklaşık M.Ö. 36 binlere kadar) gökyüzünde görünebilir değildi. Sirius, M.Ö. 10 binli yıllar itibariyle tam da Göbeklitepe'nin inşa edildiği zaman dilimlerinde gökyüzünde görünür olmaya başlamıştı. O devir insanlarının inanışına göre ifade edersek: Ak yıldız, yeraltı dünyasından yeryüzüne çıkmıştı! Sirius, gökyüzünde görünmeye başladığından itibaren bir çok medeniyette kutsal sayılmaya başlanmıştı. Özellikle Mısır'da takvimlerin Sirius'un gökyüzünde doğuş zamanına göre ayarlandığı bilinmektedir. Mısır'da Sirius yıldızı, Nil nehri taşmalarını haber vermekteydi. Acaba Göbeklitepe tapınakları için de böyle bir durum söz konusu muydu? Hiç kuşkusuz yıldızların ve takımyıldızların yaz mevsimini veya kış mevsimini haber veriyor olması Neolitik dönemde yaşamlarını sürdüren insanlar için hayati bir öneme sahipti. Göbeklitepe tapınaklarının bir gözlemevi olabileceği fikrine katılanlardan biri de Prof. Dr. B. G. Sidharth'tır. Sidharth, Göbeklitepe tapınaklarında yer alan dikilitaşlarda betimlenen hayvan figürlerinin ve sembollerinin gök olaylarını temsil ediyor olabileceğini düşünmektedir. Bunun yanında Sidharth, D tapınağında yer alan 12 dikilitaşın yılın 12 ayını sembolize ediyor olabileceği varsayımında bulunmaktadır. Sidharth, C tapınağının merkezi dikilitaşlarının birinde yer alan Güneş'e ve Ay'a benzeyen sembolün de M.Ö. 10 binli yıllarda İkizler (Gemini) takımyıldızı doğrultusunda gerçekleşmiş olan bir Güneş tutulmasını ifade ediyor olabileceğini düşünmektedir. Sidharth, yine aynı dikilitaşta Güneş ve Ay sembollerinin biraz üstünde yer alan ve H harfine benzeyen sembolün de İkizler takımyıldızını temsil ettiğini belirtmektedir [5]. Bazı araştırmacılar ilginçtir ki, bu sembolü Orion (Avcı) takımyıldızının sembolü olarak düşünmüşlerdir. Sidharth'a göre bu gibi tapınaklar gökyüzü ile yakından alakalıydı ve takvim yapabilmek için oldukça gerekliydi. Özellikle tarım yapan bir toplum için gökyüzü takvimi yapılması ve bu takvime uyulması hayati bir öneme sahipti. Ayrıca, Sidharth dikilitaşlarda yer alan betimlemeleri mitoloji-astronomi bağlamında incelemiştir. Tezlerini Hint mitolojisini esas alarak oraya atması oldukça ilginçtir. D tapınağında merkezdeki dikilitaşlar etrafına yerleştirilmiş 12 dikilitaş 12 ayı mı sembolize ediyor bilemiyorum, fakat bu dikilitaşların yerleştirildiği konumların ve merkez-dikilitaş-gökyüzü doğrultularının tapınakların yapıldıkları dönem için incelenmesi gerektiğine inanıyorum. Yılın hangi döneminde bu seçili doğrultu hangi yıldıza veya takımyıldıza izalanıyordu? Bu gibi bir deney arkeoastronominin çalışma konusu olabilir. Magli ve Sidharth'ın bilimsel çalışmaları dışında konuya popüler olarak yaklaşan bazı araştırmacılar da Göbeklitepe'nin Ay ve takımyıldızlarla olan ilişkisini ele almışlardır. Buna göre, dikilitaşlarda yer alan hayvan figürleri takımyıldızları betimlemektedir. Tıpkı günümüzde olduğu gibi. Bu elbette bilimsel bir açıklama değildir, fakat Göbeklitepe'nin bir gözlemevi olabileceğini düşünen kişilerin olduğunu bilmek önemlidir.
 

Göbeklitepe tapınaklarının birer gözlemevi olduğu ihtimaline şaşırmamak gerekir. Neolitik dönemde atalarımızın doğumu, ölümü, varoluşu, Tanrı'yı vb. gökyüzü ve gök cisimleri ile ilişkilendirmesi garip görülmemelidir. Bu insanlar tüm doğayı ve doğanın ruhlarını, gökyüzünü ve yeryüzünü bir bütün ve birbirinin tamamlayıcısı olarak görmekteydi. Bu topluluklar keyif olsun diye değil, varoluşlarını devam ettirebilmek, belki de geleceği bilmeye çalışıp böylece korkularını yenebilmek adına gezegenleri, yıldızları, takımyıldızları, Güneş'i ve Ay'ı gözlemliyordu. Günümüzdeki gibi gök cisimlerinin fiziksel özellikleri değil, ruhsal özellikleri önemli görülüyordu. Bilmek, yaşamaktı.

 

Tapınakların yalnızca tek bir yıldızı gözlemek için inşa edildiği fikrine katılmıyorum. Çünkü ortada çok sayıda tapınak bulunmaktadır ve tüm bu tapınakların tek bir yıldızı gözlemek için inşa edilmesi mümkün değildir. Belki de her tapınak özel bir gezegen, yıldız veya takımyıldız gözlemi için inşa edilmiş olabilirdi. Fakat onca zorluk (Ör. tapınakların inşaası) yalnızca bunun için mi diye bir anti tez de öne sürülebilir. Bu varsayımı ortaya atmamdaki gerekçe gün yüzüne çıkarılan 6 tapınağın 4'ünün (B, C, D, E) yaklaşık güneydoğu yönüne bakmasına rağmen (merkezi dikilitaşların bakış doğrultusu referans alındığında), A tapınağının güneydoğu-kuzeybatı doğrultusuna, F tapınağınınsa güneybatı-kuzeydoğu doğrultusuna bakmasıdır. Merkezi dikilitaşların bakış doğrultuları acaba rastgele mi seçilmiştir, yoksa tapınakların bu doğrultulara bakacak şekilde yapılmalarının özel bir anlamı var mıdır? Gökyüzünde hangi doğrultuda bakarsak bakalım parlak bir yıldız veya bir takımyıldızına rastlamak mümkündür. Fakat, belki de örneğin A tapınağı kuzeybatıda yer alan bir yıldız ya da takımyıldızına, F tapınağı da kuzeydoğuda yer alan bir yıldız veya takımyıldızına izalanmış olabilir. Bu şekilde çok sayıda gökcismi yıl içinde sürekli izlenebilir ve hareketleri takip edilebilir olur. Gözlenen bir yıldız veya takımyıldızının doğuşu veya görünüşüyle birlikte bir ihtimal buna uygun ritüellerin yapılmış olma olasılığı da vardır. Zaten tapınaklarda bazı ritüellerin yapılmış olma ihtimali Klaus Schmidt tarafından da özellikle dile getirilmektedir [4]. Tıpkı Stonehenge'de ekinoks ve diğer özel günlerde Kelt rahiplerinin yaptıkları ritüeller gibi.

 

Öte yandan Göbeklitepe tapınaklarında üzerine yuvarlak delikler açılmış taşlar da keşfedilmiştir. Hatta çember şeklinde yapılmış bir taş da yine Göbeklitepe'de keşfedilen kalıntılar arasındadır. Bu taşların ne amaçla yapıldığı henüz bilinmemektedir. Acaba bu gibi delikli taşlar yılın belirli dönemlerinde Güneş ışığının içinden geçtiği ve sonrasında belirli bir noktaya düşmesini sağladığı özel tasarlanmış taşlar mıydı? Örneğin ekinoks günü sabahı güneşin ilk ışınları belirli konumda olan bu taşların deliklerinden geçerek yine belirli bir noktaya (belki bir dikilitaş üstüne) mı düşmekteydi? Bu şekilde insanlar örneğin bahar mevsiminin geldiğini mi anlıyorlardı? Bu hiç kuşkusuz biraz abartılı bir yorumdur. Fakat yine de olaya bu şekilde bakmak da önemlidir. Belki bu konuda bu ihtimali sınayacak bir deney bile tasarlanabilir. Özellikle 21 Haziran günü güneş ışıklarının belirli bir açıyla gelip bir dikilitaş üzerine düşmesi olayı Stonehenge'de ve Arkaim'de mevcut olan bir hadisedir. Neden Göbeklitepe'de de bu şekilde olmasın?
 

Göbeklitepe tapınaklarının yalnızca belirli gökcisimlerini gözlemek veya takımyıldızları görselleştirmek amaçlı yapılmadığı tahmin edilebilir. Daha doğrusu tapınaklar sadece bir takvim oluşturmak adına yapılmış olamazlar. Bunun bir de ruhsal ve kültürel arka planı olmalıdır. Göbeklitepe çevresinde yer alan Neolitik yerleşim yerlerinde yaşayan insanların ne tür bir inanış geliştirdiklerini tam olarak bilemeyiz, fakat bu insanların kendi varoluşlarıyla, yok oluşlarıyla, doğumla, ölümle, ölüm ötesiyle ve Tanrı'yla ilgili sorular soruyor olması ve sürekli bunlara doğayı gözlemleyerek cevaplar arıyor olması muhtemeldir. Örneğin, Klaus Schmidt'e göre Göbeklitepe tapınakları ölüm kültünün hakim olduğu bir kült alanı olabilirdi. Schmidt'in bu varsayımı ortaya atma nedeni tapınaklara yakın bölgelerde ölülerin akbabalara sunuluyor olduğunu düşünmesiydi. Bu şekilde belki de ölülerin ruhu akbabalar aracılığıyla gökyüzüne ulaşmış oluyordu. Bir çeşit ritüel de denilebilecek bu olaya güneşe gömme adı da verilmektedir. Güneşe gömme ritüeli Çatalhöyük'de de gerçekleşiyordu. Çatalhöyük duvar resimlerinde akbabalar ve başsız insanlar resmedilmişti. Başsız insan ve kuş figürü Göbeklitepe tapınaklarında yer alan dikilitaşların birinde de betimlenmişti (Dikilitaş 43). Bu gibi bulgular Göbeklitepe tapınaklarının birer gözlemevi olduğunu elbette kanıtlamaz, fakat fiziksel olduğu kadar ruhsal yönden de insanların gökyüzüne bir şekilde bağlı olduklarını ve bu insanların gökyüzü ile ilişkilerinde tapınakların aracı olarak kullanıldığı konusunda şüpheye yer bırakmaz.
 

Görüldüğü üzere Göbeklitepe'nin dünyanın ilk gözlemevi ya da gözlemevlerine ev sahipliği yapmış olma ihtimali bulunmaktadır. Bu olasılık, bazı bilim insanlarının gözünden kaçmamıştır. Hiç kuşkusuz henüz bu tapınakları birer gözlemevi sınıfına sokamayız. Fakat bunun için olumlu bir adım şu an atılmış olabilir. Sümer'de, Mısır'da ve diğer antik uygarlıklarda olduğu gibi Göbeklitepe'de de tapınak-gökyüzü, yer-gök ilişkisi mevcut olmuş olabilir. Kanımca, Göbeklitepe'nin arkeoastronomik önemini yalnızca yabancı bilim insanların düşüncelerine ve bulgularına göre değerlendirmemeliyiz. Kendi tarihimizi kendi gökbilimcilerimiz de araştırmalıdırlar. Ülkemizde arkeoastronomi alanında çalışmalar yapılmaya başlanmışsa da bu çalışmalar ilerleyen yıllarda zenginleştirilerek devam ettirilmelidir. Elimizde bilinen dünyanın ilk tapınakları bulunmakta ve bu tapınakların gökyüzü ile bir şekilde ilişkili olma durumu söz konusudur. O halde Göbeklitepe gibi bir değeri elimizin tersiyle itmemeli tam aksine ona gereken değeri vermeliyiz. Bugün arkeoastronomi denildiğinde akla ilk Stonehenge tapınağı gelir. Bu yapı adeta arkeoastronominin sembolüdür. Stonehenge tapınağından 7 bin yıl daha eski ve çok daha muhteşem bir tapınak kompleksi bizim ülkemizin sınırları içinde bulunmakta ve bilim insanları tarafından araştırılmayı beklemektedir. Göbeklitepe'nin dünyaya tanıtılması konusunda herhangi bir sorun yoktur. Fakat Türk bilim adamları tarafından yapılacak olan bilimsel çalışmalar sonucu elde edilebilecek bulgular, hem bilim olarak ilerlememizi sağlayacak, hem de Türk bilim insanlarının saygınlığını artıracaktır. Ülkemizde Stonehenge'den çok daha ünlü çok daha popüler olabilecek potansiyele sahip olan bir değer mevcut. Ya gereken önemi verip ülkemizin çok daha olumlu tanıtılmasını sağlayacak, ya da elimizin tersiyle itip her zaman olduğu gibi yabancı bilim insanlarının bulgularıyla yetineceğiz. 'Günümüz ileri medeniyetinde biz de varız' demenin yolu acaba hangisinden geçmektedir?

 


Özgür Barış ETLİ
 

 

Kaynaklar:
 

[1] Bystrushkin, K. K., Fenomen Arkaima, Moskova, 2003.
[2] Hoyle, F., On Stonehenge, W. H. Freeman and Company, San Fransisco, 1977.
[3] Magli, J., Sirius and the project of the megalithic enclosures at Gobekli tepe, Arxiv, 2013.
[4] Schmidt, K., Göbeklitepe: En Eski Tapınağı Yapanlar, İstanbul, 2006.
[5] Sidharth, B. G., Astronomy, chronology and geography of the Vedas, First Gobeklitepe
Symposium, Şanlıurfa, 2012.

 

 

Kaynak: Özgür Barış Etli, "Dünyanın İlk Gözlemevi: Göbeklitepe Tapınağı", Popüler Bilim Dergisi, Sayı: 229, 2014.

bottom of page